Ekolojik Uyum

Ulvi Taşkın

İnsanın doğada ortaya çıkışına kadar, karşılıklı uyum ve bağlantı ile süreçlerin ve

fenomenlerin karşılıklı koşullanması hüküm sürer. Kendi gelişiminin yasalarını

takip eder, kurucu bileşenleri arasındaki etkileşimleri düzenler, yani ekolojik bir

uyum vardır. Ancak insanın ortaya çıkışıyla, daha doğrusu top yapmayı ve

kullanmayı öğrendiği andan itibaren, elleri ve beyni aracılığıyla hızlı gelişimi

içinde, varoluş amaçları için çevreyi dönüştürür. Daha zengin ve daha huzurlu

bir yaşam arayışı ve arzusu içinde insan, ekolojik dengeyi bozarak kendi yaşam

çevresini yok etmeye başlar. Antropojenik kirlilik olarak adlandırdığımız,

doğadaki ve doğal süreçlerdeki insan dönüştürücü etkinliğinin bir sonucu olarak

bu büyük müdahaledir. Bugün, küresel toplumda insan faaliyetleri ve düşük

çevre bilinci sayesinde, artık ekolojik uyumdan değil, yalnızca küresel çevre

kirliliğinin doğadaki ölümcül sonuçlarından ve ekosistemlerde geri dönüşü

olmayan bazı değişikliklerden bahsedebiliriz. Yukarıdaki gerçeklerden açıkça

görülebileceği gibi, bugün insanlık küresel bir ekolojik kriz tehlikesiyle karşı

karşıyadır, ancak ekosistem bozulması tehdidini tam olarak anlamış

görünmüyor. Dahası, modern insan, bilimsel ve teknolojik ilerlemenin başarıları

sayesinde doğayı aşabileceğine ve yapamadığını üretebileceğine ikna olmuştur.

Örneğin, yeni iletişim araçları, deterjanlar, böcek ilaçları, kimya endüstrisi ve

diğerleri bunlardır. İnsanlar, doğaya verdikleri zararı azaltmak için, yapay olarak

oluşturdukları yer şekillerinde doğayı taklit etmeye çalışmaktadırlar. Dahası

insanın doğa üzerindeki gücü, dünya ölçeğinde kıyaslama yapılırsa okyanusları,

denizleri, büyük dağ kütlelerini ve yerin içyapısındaki süreçleri henüz

değiştirebilecek güce ulaşmamıştır.