Betonun Gölgesinde Kaybolan Yeşil

Ulvi Taşkın yazdı...

Betonun Gölgesinde Kaybolan Yeşil
15 Aralık 2025 - 09:03

Her sabah uyandığımız şehir manzarası biraz daha grileşiyor. Gökyüzü, yükselen beton kulelerin arasında sıkışmış; kuşların cıvıltısı yerini motor seslerine bırakmış durumda. Ağaçlar azalıyor, betonlar çoğalıyor. Bu cümleyi artık o kadar sık duyar olduk ki, sanki sıradan bir haber gibi geçiyoruz üzerinden. Oysa bu sadece bir tespit değil, bir alarm.

İnsanlığın kendi geleceğini, kendi elleriyle yok edişinin sessiz bir hikayesi bu.

Şuursuzluk mu, alışkanlık mı?

İnsanların çoğu doğadan kopuşunu fark etmiyor bile. Beton duvarlar arasında doğan bir çocuk için “doğa” artık bir ekran fotoğrafı, bir tatil planının arka fonu haline geldi. Şehrin gürültüsü, doğanın sessizliğini bastırdı; hız tutkusu, toprağın sabrını unutturdu.

Sorun belki de sadece duyarsızlık değil; alışkanlık.

Plastiğe, betona, tüketime öyle alıştık ki; ağaç kesilirken bile “yeni yol yapılacakmış” diyerek içimizi rahatlatıyoruz.

Ama doğa matematik gibidir — dengeyi bozdun mu, bedelini ödersin.

Bir bütünün parçasıyız

Evrende her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bir kelebek kanat çırptığında atmosferde bir titreşim oluşur; bir ağaç kesildiğinde, binlerce canlının yaşam alanı yok olur. İnsan bunun farkında değilmiş gibi davranıyor ama aslında farkında — sadece görmezden geliyor.

Çünkü görmek demek, sorumluluk almak demek.

Oysa kolay olan, “benim etkim olmaz” demek.

Ama her plastik atık, her kesilen ağaç, her umursamazlık bu gezegenin kalbine bir çizik atıyor. Ve o çizikler birikiyor, sonunda yara oluyor.

İnsanın doğaya değil, doğanın insana ihtiyacı yok

Doğa insan olmadan da milyonlarca yıl var oldu, yine olur. Ama insan, doğa olmadan bir gün bile yaşayamaz.

Oksijeni veren ağaçlar, suyu arıtan ormanlar, toprağı besleyen mikroorganizmalar… Hepsi birbirine bağlı bir yaşam ağı.

Biz bu ağı çözmeye başladık. Her kopardığımız dal, geleceğimizden bir parça eksiltiyor.

Doğada olmak: hatırlamak

Ben doğada olmayı seviyorum. Çünkü doğa bana iyi geliyor.

Orada nefes alıyorum, zihnim dinginleşiyor. Kuş sesleri arasında, rüzgarın tenime dokunduğu o anda insan olduğumu, canlı olduğumu yeniden hissediyorum.

Doğa bana öğretmen gibi davranıyor; diyor ki:

“Yavaşla. Dinle. Dengeyi unutma.”

Ve ben o anda fark ediyorum — şehirde yaşarken aslında hayatı değil, sistemin hızını yaşıyoruz.

Belki de doğayı korumak büyük politikalarla değil, küçük farkındalıklarla başlar.

Bir ağacı korumak, bir plastiği kullanmamak, bir çocuğa doğayı sevdirmek…

Bunlar küçük gibi görünür ama geleceğin yönünü değiştirebilir.

Biz doğanın efendisi değiliz, onun emanetçisiyiz.

Ve emanete sahip çıkmayan her toplum, bir gün kendi kökünü kurutur.

Doğada olmak, yeniden insan olmaktır.

O yüzden ne zaman nefes almakta zorlanırsan, bir ağacın gölgesine sığın — sana aslında kim olduğunu hatırlatacaktır. 

YORUMLAR

  • 0 Yorum